Sivas Cumhuriyet Üniversitesi (SCÜ) İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü Öğretim Elemanı Dr. Öğr. Üyesi Fikriye Çelik, kriz haberciliğinde gözetilmesi gereken etik ilkeler ve gazetecilik pratikleri ile kriz anlarında sosyal medya kullanımı hakkında açıklamalarda bulundu.
Dr. Öğr. Üyesi Fikriye Çelik ilk olarak, “Deprem, krizdir. Krizin üç boyutlu olduğu bilinmektedir: Bunlar: Gerçek kriz, yönetilen kriz ve oluşturulan krizdir. Deprem başta olmak üzere doğal afetler herhangi bir olayın yönetiminden, çözümünden ve haberleştirilmesinden farklı protokoller gerektirir. İçinde bulunduğumuz süreç rutin bir vaka olmamakla birlikte yalnız bir deprem olmanın da ötesine yerleşen bir konum işgal etmektedir.” dedi.
Konuşmasının devamında Dr. Öğr. Üyesi Çelik şunları söyledi:
“Depremin birincil etkisi enkaz altında kalanlar ve afetzedelerin yakınları üzerinde kendini gösterirken ikincil etkisi içinde bulunulan an ve yakın – uzak gelecekte ulus üzerinde gerçekleşmektedir. Bununla birlikte kuşkusuz bu vaka etkinin derecesini aynılaştırmıştır. Genelde kriz haberlerinde, özelde yaşadığımız bu süreçte kitle iletişim araçlarının yeni bir kriz yaratma potansiyelinin bulunduğu unutulmamalıdır. Kriz haberciliğinde gazeteci, hukuki ve psikolojik açıdan donanımlı olmalıdır. Dolayısıyla haberci, afet bölgesinden canlı yayınının yol açacağı travmatik çıktıların bilincinde olmalıdır.”
Öğretim Üyesi Çelik, bir habercinin yapması gerekenleri şu şekilde maddeler halinde sıralıyor:
- Afet bölgesinden 7/24 canlı yayın yapılmamalıdır.
- Depremden canlı/yaralı çıkarılan afetzedelerin görüntüleri ekrana verilmemelidir.
- Göçük altındaki yakınlarından haber bekleyen insanlar ekrana getirilmemelidir.
- Çocukların kaynaklık ettiği haberlerde yeni birtakım kuralların işletilmesine ihtiyaç olduğu unutulmamalıdır.
- Çocukların haberdeki söylem düşkünü konumu yeniden üretilmemelidir.
- Enkaz altından canlı çıkarılan çocukların fotoğrafları yayımlanmamalıdır.
- Depremde ailesini kaybeden çocuklar “kimsesiz” söylemi eşliğinde kamuoyuyla paylaşılmamalıdır.
- Çocukların açık kimlikleri haberleştirilmemelidir.
- Manipülatif içerik üretiminden uzak durulmalıdır.
- Haberin altına müzik döşenmemelidir.
- Olay öyküleştirilmemelidir.
- Depremzede aktörleştirilmemelidir.
- Kriz anının, krizin yarattığı etkinin birincil tanığı olduğu bilinen bölgedeki muhabirler psikolojik açıdan kendini koruyabilir durumda olmalıdırlar.
Çelik, kriz anlarında sosyal medya kullanımının nasıl olması gerektiğine de değinerek maddelendirdi:
- Sosyal medyanın “ne”li konusunda bilinç geliştirilmeli.
- Kriz anlarında dezenformasyonun yükselişe geçtiği unutulmamalı.
- Hız tuzağına dikkat edilmeli.
- Kamu yararı adına devletin manipülasyonla mücadele haklılığı desteklenmeli.
- Sosyal medya platformlarının ticari gelir sağlayan şirketlerin ürünü olduğu unutulmamalı.
- Sosyal medya mecralarında sorumsuz, bilinçsiz, doğrulatılmamış paylaşımların anlık tepkilere yol açtığı gerçeği atlanmamalı.
- Aksiyonerlik ile klavye şovmenliği arasındaki ayrım gözetilmeli.
- Sosyal medya ortamlarındaki paylaşımların haber değil enformasyon olduğu konusunda
farkındalık geliştirilmeli.
- Yalnız resmi açıklamalara itibar edilmeli.
- Doğrulatılmamış enformasyona dayalı içerik üretiminde bulunulmamalı, doğruluğundan emin olunmayan içerikler paylaşılmamalı, beğenilmemeli, yeniden üretilmemeli.
- Sosyal medyada kitlelerin birer haberci değil kullanıcı olduğu kabul edilmeli.
Son olarak, Dr. Öğr. Üyesi Çelik, “Sonuç olarak; sosyal medya okuryazarlığı yetisinin edinildiğinden emin olunmalı, habercilik pratiğinde kamu yararı ilk sıraya yerleşmeli, travmatize toplum yaratmaktan uzak bir politika izlenmelidir.” ifadelerini kullanarak konuşmasını sonlandırdı.