Bulaşıcı bir akciğer hastalığı olduğunu ifade eden Uzm. Dr. Gülhan Koşucu, “Verem hastalığı yani tıbbi adıyla tüberküloz (TB) hava yoluyla bir bireyden diğerine yayılan, bulaşıcı bir akciğer hastalığıdır. Verem hastalığı Mycobacterium Tuberculosis isimli bakteriden kaynaklanır. Verem hastalığı tedavi edilebilir ve verem aşısı ile önlenebilir bir hastalıktır. Verem hastalığı yani akciğer tüberkülozu havaya salınan mikroskobik damlacıklar yoluyla insandan insana yayılan bakterilerden kaynaklanır. Verem vakalarının ve ölümlerinin % 95’ten fazlası gelişmekte olan ülkelerde görülür. Ancak gelişmiş ülkelerde bir zamanlar nadiren görülen tüberküloz enfeksiyonu, kısmi olarak AIDS’e neden olan virüs olan HIV’in ortaya çıkması nedeniyle 1985 senesinden itibaren tekrar yaygınlaşmaya başlamıştır. Dünya nüfusunun yaklaşık dörtte birinin gizli verem hastalığı vardır. Bu insanların verem hastalığı bakterileri tarafından enfekte olduğu, ancak (henüz) hastalığa aktif olarak yakalanmadığı ve hastalığı başkalarına bulaştıramadığı anlamına gelir. Verem hastalığı bakterileri ile enfekte olan kişilerin yaşam boyu %5 ila 15 arasında Verem hastalığına yakalanma riski vardır. Bir kişi aktif verem hastalığı geliştirdiğinde hastalığın öksürük, ateş, gece terlemesi veya kilo kaybı gibi belirtileri aylarca sadece hafif seviyede görülebilir” dedi.
Verem hastalığının yetişkin bireyleri etkilediğini vurgulayan Uzm. Dr. Koşucu, “Verem hastalığı çoğunlukla yetişkin bireyleri etkiler. Ancak tüm yaş grupları risk altındadır. HIV taşıyan, yetersiz beslenen veya diyabetli insanlar gibi bağışıklık sistemi zayıf olan bireylerin yanı sıra tütün kullanan bireylerin hasta olma riski daha yüksektir. Aktif verem hastalığının belirti arasında üç haftadan daha fazla devam eden öksürük, kan öksürme, göğüs ağrısı, nefes alırken ağrı, öksürürken ağrı, yorgunluk, ateş, gece terlemeleri, titreme nöbetleri, iştah kaybı, istemsiz kilo verme bulunur.
Tedavisi olmadan Tüberküloz ölümcül olabilir. Tedavi edilmeyen aktif verem hastalığı genellikle akciğerlere etkiler, ancak kan dolaşımına geçmesi durumunda, damar yoluyla böbrekler, omurga ve beyin gibi vücudun diğer organlarına yayılabilir. Enfekte olan organa göre farklı belirtiler ortaya çıkabilir” dedi.
Verem aşısı ve tedavisinden bahseden Uzm. Dr. Gülhan Koşucu sözlerini şöyle tamamladı; “Verem hastalığının daha yaygın olduğu ülkelerde bebekler, çocuklarda şiddetli verem hastalığını engelleyebileceği için genellikle basil Calmatte-Guerin (BCG) aşısı, yani verem aşısı ile aşılanır. Aktif verem hastalığı durumunda, verem ilaçlarını kullanmaya başlamanın ardından birkaç hafta içinde hastalığın bulaşıcılığı geçer. Tedaviyi tümüyle tamamlamak ve ilaçları tam olarak doktor tarafından reçete edildiği gibi almak çok önemlidir. Tedaviyi çok erken durdurmak veya dozları atlamak, hala hayatta olan bakterilerin bu ilaçlara karşı dirençli hale gelmesine ve böylece çok daha tehlikeli ve tedavisi daha zor olan bir verem hastalığının ortaya çıkmasına yol açabilir.
Ülkemizde İl Sağlık Müdürlükleri il düzeyinde verem kontrolü hizmetlerini DGT (Doğrudan Gözetimli Tedavi) yardımıyla yürütmektedir. İl Sağlık Müdürlükleri tarafından DGT’nin amacına uygun ve verimli bir şekilde uygulanabilmesi için oluşturulan İl Verem Kontrol Birimleri veremle savaş faaliyetlerinden sorumlu olur. DGT, dünya genelinde birçok ülkede verem hastalığı tedavisinde başarıyla uygulanan bir yöntemdir. Ülkemizde ise hastaneler, dispanserler, aile sağlığı merkezleri gibi tüm sağlık kurum ve kuruluşlarında tüberküloz tedavisinde Standart yaklaşım DGT’dir.”